HUKUKA DAİR EN GÜNCEL GELİŞMELER

1956 Yılından önce yapılan kamulaştırmasız el atmalarda dava açılamayacagına yönelik kuralın AYM tarafından iptali sonrası hukuksal durum.

Kamulaştırmasız El Atma Nedir?

Öncelikle kamulaştırmasız el atmanın ne demek olduğunu ve hukukumuzdaki yerini izah etmekte fayda vardır. Kamulaştırmasız el atma idarenin, özel mülkiyete konu bir taşınmaza, kamulaştırma usullerine aykırı bir şekilde “fiilen” ve “bedelsiz” bir şekilde veya fiilen olmasa bile hukuki bir işlemle mülkiyet hakkını sınırlayarak el koymasıdır. Kamulaştırma usulleri kanunda düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu usulleri takip etmeden yapılan ve özel mülkiyete konu taşınmazların kamuya geçirilmesi neticesini doğuran işlemler olarak da tanımlanabilir. Örnek vermek gerekirse : Belediyenin vatandaşa ait araziye park yapması, Genelkurmay Başkanlığının özel mülkiyete ait taşınmazın etrafını çitlerle çevirerek askeri bölgeye dönüştürmesi bu örneklerden bazılarıdır. Verilen bu örnekler fiili el atma olarak değerlendirilir. Fiili el atma taşınmaza kamu idaresinin fiili olarak el atması sonucunda mülkiyet hakkını ihlal etmesidir. Hukuki el atma da ise idarenin taşınmaza fiilen bir tecavüzünün olması şartı aranmaz. Ülkemizin imara açıldığı ve bu konudaki çalışmaların hızlandığı 1950 den 2010’ a kadar idarenin hukuki olarak taşınmazlara el atması kamulaştırmasız el atma olarak değerlendirilmiyor, idarenin taşınmaza fiilen el koyması şartı aranıyordu. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 yılında verdiği bir karar ile 

“Uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir. 

Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.” 

Değerlendirmesiyle uzun yıllar imar programına alınmayan taşınmazlarda mülkiyet hakkının kısıtlandığı ve bu şekilde hukuki olarak el konulan taşınmazlarda da maliklerin dava yoluyla taşınmazlarının bedelini idareden isteyebileceğine karar vermiştir. Bu tarihten sonra ise malikler uzun yıllar imar programına alınmayan taşınmazlarının bedelini idarelerden talep edebilmiştir.

Kamulaştırmasız El Atma Olgusunda Hukuksal Dönemler

Kamulaştırmasız el atmada dava harçları, vekalet ücreti ve yargı yoluna ilişkin sebeplerle farklılık gösteren dönemler mevcuttur. Bunları sıralayacak olursak;

A-)09.10.1956 – 04.11.1983 Tarihleri Arasında Gerçekleşen El Atmalar

Bu tarihlerde el atılan taşınmazlara ilişkin  fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş yani kamulaştırmasız el atma yoluyla, idare tarafından fiili hâkimiyet kurulmuş tasarruflar için öncelikle uzlaşma zorunluluğu getirilmiştir. Dolayısıyla taşınmaza bu tarihlerde el atılmışsa dava açmadan önce idare ile uzlaşma yoluna başvurmak dava şartıdır. Ayrıca bu tarihler arasında el atıldığı takdirde dava harç ücretleri ve avukatlık ücreti maktu olarak belirlenir. Dolayısıyla taşınmazın bedeli üzerinden değil sabit bir harç ödenir. Taşınmaza hangi tarihlerde el atıldığı tespit edilemiyorsa Harita Komutanlığından idarenin taşınmaza el attığı tarih gün ay ve yıl şeklinde tespit edilebilir. Bu durumun tespit edilmeden dava açılması uzlaşma dava şartına başvurmadan dava açılması neticesini de getireceğinden uzun yargılamalardan sonra davanızın usulen reddedilmesi neticesinin doğuracaktır. Dolayısıyla taşınmaza fiilen el atma tarihinin tespiti önem arz etmektedir.

B-) 04.11.1983  Tarihinden Günümüze Kadar Gerçekleşen El Atmalar

04.11.1983 tarihinden günümüze kadar gerçekleşen el atmalarda ise uzlaşma yoluna başvuru dava şartı değildir. Ayrıca 1956-1983 tarihleri arasındaki el atmalardan bir diğer farkı ise dava harç ücretleri ve vekalet ücreti nisbi olarak hesaplanır. Dolayısıyla taşınmazın bedeli üzerinden harç ödenecektir.

C-) 09.10.1956 Tarihinden Önce Gerçekleşen El Atmalar

Yazımızın da konusunu oluşturduğu 5/1/1961 tarihli ve 221 sayılı Amme Hükmi Şahısları veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkında Kanun’ un ilgili maddeleri uyarınca 9/10/1956 Tarihinden Önce Kamu Hizmetlerine Fiilen Tahsis Edilen Taşınmazların tahsis tarihi itibariyle kamulaştırılmış sayılacaklarına ilişkin hükümler Anayasa Mahkemesi tarafından 21.04.2022 tarihi itibariyle iptal etmiştir. Bu dönemde yapılan kamulaştırmasız el atmalar usulüne aykırı yapılmış olsalar bile kanunun yürürlüğe girdiği 5/1/1961 tarihinden itibaren iki yıl içerisinde malikler başvurmadığı takdirde taşınmazın bedeline ilişkin dava açma hakları maliklerin ellerinden alınmıştır. Bu itibarla kurallar 9/10/1956 tarihinden önce üzerinde kamu hizmetinin nitelik ve amacına uygun şekilde tesis veya yapı inşa edilmesi suretiyle kamu hizmetine tahsis edildiği sabit olan ancak kamulaştırma veya mülkiyeti kamuya geçiren herhangi bir hukuki işleme tabi tutulduğu ortaya konulamayan özel mülkiyete konu taşınmazların başka bir şart aranmaksızın kanun gereğince kamulaştırılmış sayılacağını öngörmektedir.

Dolayısıyla örnek vermek gerekirse mirasçınızın 1946 yılında Anayasada bulunan usullere aykırı olarak kamulaştırmasız el atılan bir taşınmazı olduğunu varsayarsak buna ilişkin dava açma hakkınız 05.01.1963 tarihi itibariyle sona ermekteydi. Ancak o dönem itibariyle ülkemizde henüz kadastro çalışmaları bile yeni yeni başladığından çoğu uyuşmazlıkta taşınmazların kime ait olduğu bile bilinmemekteydi. Maliklerin ellerinde çoğu zaman bir tapu senedi bile olmamaktaydı. Bu kanun neticesinde birçok malik taşınmazlarına idarelerin fiilen el atmasından çok sonradan haberdar olduğundan durumu fark ettiklerinde dava açma süreleri de geçtiğinden ötürü hak kaybına uğramaktaydı. Mülkiyet hakkı, Uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan ve temel hak ve özgürlüklerden biridir. Bu hak, zaman ötesi niteliğinden ötürü zamanaşımına uğramamaktadır. 

Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme’ye Ek Protokol’ün 1. maddesinde:

“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.”

Şeklinde belirtilmiştir. İlaveten anayasamızın 35. Maddesinde de : “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu ya- rarı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” Mülkiyet hakkı korunmuştur. AYM ise iptal edilen Kanunla hak sahiplerine Kanun’un yürürlüğe girdiği 13/1/1961 tarihinden itibaren iki yıl içinde taşınmaz bedelini isteyebilme imkânı getirildiğini, istenebilecek bedel ise taşınmazın 9/10/1956 tarihinden öncesine isabet edeceği aşikâr olan fiilî tahsis tarihindeki rayiç bedeli olduğunu, bu durumun ise kamulaştırma bedelinin fiilen tahsis, kamulaştırılmış sayılma ve kamulaştırmaya esas rayiç bedelin belirlendiği tarihten çok daha sonraki bir tarihte ödenmiş olacağı neticesini doğuracağını ve malike aşırı bir külfet yüklediği gerekçeleriyle kanunu iptal etmiştir.  İptal kararının ise resmi gazetede yayınlanma  tarihinden 9 ay sonra (21.01.2023) yürürlüğe gireceği kararlaştırılmıştır.

Netice itibariyle 21.01.2023 tarihinden sonra 09.10.1956 önce Anayasada belirtilen güvenceler dikkate alınmadan gerçekleştirilen kamulaştırmasız el atmalarda maliklere dava açma imkânı getirilmiştir. Ancak açılacak bu davalarda hangi usul işlemlerinin takip edileceği, dava harçlarının nasıl olacağı vekâlet ücretinin nasıl belirleneceği, taşınmazın değerinin nasıl tespit edileceği hususları net değildir. İptal tarihinden itibaren de buna ilişkin kanuni bir düzenleme getirilmemiştir. Meclisin bu duruma ilişkin bir kanuni düzenleme getirmesi halinde net bir yorum yapılabilecektir. Kanaatimizce bu kanuni düzenleme beklenmeden dava açılmasının usul ekonomisi gereği doğru olmadığıdır. Zira meclis tarafından çıkarılan kanunlarda idarelerin çoğu zaman az bedel ödemeleri sonucunu doğuracak kanunlar çıkarılmaktadır. Dava açılması durumunda kanun değişikliği neticesinde kanundan önce mahkeme tarafından yapılan işlemlerin sonuçsuz kalacağı ve bu sebeple gereksiz zaman ve para kaybına sebebiyet vereceği hususu tartışmasızdır. Bu kanunların çoğu zaman Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmesine rağmen ısrarla aynı hükümleri doğuran kanunlar çıkarılmaktadır. AYM tarafından ilgili hükümleri iptal edilen kanunlar içerisinde en çok iptal edilen kanunun 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu olduğu da göz önünde bulundurulduğunda bu şekilde bir tespit yapmamız haksız sayılmaz. Dolayısıyla 1956 yılında önce kamulaştırıldığından dolayı bedel talep edemeyen kişiler bu bedeli talep edebilecektir. Ancak daha önce de tekrar ettiğimiz üzere hukuki boşluk bulunduğundan şu anda dava açılmasını doğru bulmuyoruz.

“1956 Yılından önce yapılan kamulaştırmasız el atmalarda dava açılamayacagına yönelik kuralın AYM tarafından iptali sonrası hukuksal durum.” için 8 yanıt

    • Merhaba Başak Hanım süreçler ayrıntılı olarak değerlendirilip net bir cevap vermek daha saglıklı olur ancak siz yine de uzun sürecegini varsayabilirsiniz.

  1. Dedemden miras kalan tarlada kimin tarafından dikildiğini bulamadımız bir elektrik direği mevcut. Köyde sorduğumuzda bunun 1950 den önce dikildiği söyleniyor ama tabi kimse net birşey söyleyemiyor. Dava süreci nasıl olur acaba

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir